Es bana; savurtuların sevincim olur semâda...
Hey dostum, bugün sevinç günüm. Bugün Gölgelerimin Güneşi’nin yeniden yüzüme güldüğü gündür!
Sabah aynı umutsuzluk karışımı beklentiyle bindim arabaya. Yoktu. Gözlerim, akli dengesi bozulmuş birinin sallanışlarını oynuyordu. Uçlardaydım.
Arabadan indiğimde, her sabah gittiğim poğaçacı da beklemeye başladım. Buğulu camlar aralanmış bekliyordu. Bir çay bir de sigara arkadaşlık ediyordu bana… Gözlerim geçen diğer arabaların içindekilere hapsolmuştu. Bekliyordum. Umutluydum. Belki de bağıracaktım gördüğümde – Hey! İn aşağı ve kollarını açarak gel boşlukta savrulan yüreğime!- diyecektim.
Beton yığınlarının arasından arabalar, senin hızını taklit etmeye çalışır gibiydiler. Sana ulaşmak ne mümkün! Sinir bozucu korna sesleri de tuz biber oluyordu çalkantılı zihnime. Çayımın son yudumunu içmek üzereydim ki birden yeşil şapkalı araba önümden hızla geçti. İçinde bir çift göz bana bakıyordu. Araba geçti gözler geçmedi. Aynı yerde duruyordu. Parıltısının aramızdaki çift görülmeyenden görüyordum. Araba hızla gitti. İçindeki gözler bende kaldı, gözlerimde onda!
Her şeyi orada bırakıp kendimi masaların arasından dışarıya fırlattım. Araba bi hayli uzaklaşmıştı. Gözlerimi camlarına kilitledim, bir şey görülmüyordu.
Hey dostum, Gölgelerimin Güneşi beni affetti! Geçen günkü beceriksizliğimi hoş gördü. Ve masumiyet kokulu gözlerini melek yüzüyle bana çevirdi. Ne kadar mesut oldum… O da beni seviyor.
İçimi ısıtıyor… Buzların altında kalan, son nefesinin buharını titrekçe veren yüreğimi güzelliğiyle esareti altına alıyor, can katıyor paslanan damarlarıma…